Milli Mücadelede Giresun'un yeri ve Önemi

Birinci Dünya Savaşı bütün Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük maddi ve manevi sıkıntılara sebep oldu. Giresun daha 1915 yılında Rus gemileri tarafından bombalandı. Zaten büyük bir iaşe ve pahalılık sıkıntısı çeken Giresun başka bölgelerden (Rusya-Yunanistan ve iç göç) aldığı yeni göçlerle büyük bir iaşe buhranıyla karşı karşıya kaldı.

Milli Mücadelede Giresun'un yeri ve Önemi

MİLLÎ MÜCADELEDE GİRESUN’UN YERİ VE ÖNEMİ :

Birinci Dünya Savaşı bütün Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük maddi ve manevi sıkıntılara sebep oldu. Giresun daha 1915 yılında Rus gemileri tarafından bombalandı. Zaten büyük bir iaşe ve pahalılık sıkıntısı çeken Giresun başka bölgelerden (Rusya-Yunanistan ve iç göç) aldığı yeni göçlerle büyük bir iaşe buhranıyla karşı karşıya kaldı. Mondros Mütarekesi'nden sonra Batum'un tahliyesi sırasında 10. Tümen'in Giresun'da kalan bir miktar asker ve hayvanı şehirdeki iaşe sıkıntısı yüzünden oldukça güç anlar yaşadı. Bütün bunlar yetmiyormuş, gibi Giresunlular, bölgede bir Pontus Devleti kurma hayalinde koşan acımasız Rum çetelerinin saldırılarına muhatap oluyorlardı. Giresun'da ticaret hayatının çoğu Rumların elindeydi. Bu tarihte Giresun'da yaklaşık 190.000 Müslüman ve 10.000 Hristiyan yaşıyordu. Yani kısaca söylemek gerekirse Giresunlular savaşın bütün açlık ve güçlüklerini tanımışlardı.

Giresun'un bugün olduğu gibi dün de önemli geçim kaynağı olan fındık 1918 yılında bol ürün vermişti. Fakat bu fındık kayıklarla Rus sahillerine kaçak olarak götürülüyordu. Bu suretle yeni mahsulün ihracından devlet hazinesinin vergi (öşür) kaybı olmaktaydı. Aslında fındığa memleket dâhilinde iaşe için ihtiyaç hissediliyordu. Giresun'daki sınırlı sayıdaki polis ve jandarma on beş-yirmi misli artırılsa bile pek geniş olan sahilin her yerini kontrol etmek mümkün olamıyordu. Bu kaçakçılığa mani olabilmek için Giresun kaymakamı iki öneride bulundu. Ya hükümet Rusya'ya fındık ihracına izin vermeli ve böylece karşılığında Ukrayna'dan zahire ve sair maddeler satın alınmalı yahut sahili gece gündüz kontrol edecek en az 5–6 motor sağlanmalıydı. Aksi halde 20 güne kadar mahsulün mühim bir miktarı götürülmüş olacaktı. Aynı kaçakçılık Ordu, Tirebolu, Görele ve diğer sahillerde de meydana geliyordu.

28 Mart 1919'da Giresun'da oldukça büyük bir yangın meydana geldi. Akköy (Bulancak) nahiyesine bağlı İnce, Gaztepe ve Talipli köylerinin Gürtepe ormanlarında başlayan yangın rüzgârın da şiddetiyle etrafa yayılarak tahminen 5.000 hektar genişliğinde fındık bahçesi tamamen mahvolmuştu. Yirmi dört saat devam edip, söndürülen bu yangın hakkında Giresun kaymakamlığı soruşturmaya başladı.

Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919'da İzmir’i işgali, Türk ve Müslüman halkı derinden etkileyen acı olayların en önemlisidir. Bu işgal Türk milletinin ruhunda büyük bir fırtına koparmıştı. Giresun'da yayınlanan Işık gazetesi bu tepkiyi hemen ertesi gün; "Göklerden şahikalar yağsa, dağlardan kanlı volkanlar fışkırsa, deniz taşsa da araziyi tufanlara boğsa idi, Türklüğe, âlem-i İslamiyete belki o kadar tesir göstermezdi. Hayat için ziya ne ise, Türklük için de İzmir aynı kıymeti, aynı meziyeti haizdir..." diyerek veciz bir şekilde ifade etmişti.

Giresunlular 19 Mayıs'ta Belediye Reisi Osman Ağa'nın (Topal Osman) başkanlığında büyük bir miting düzenleyerek İzmir'in işgalini protesto etmişti. Camlı Çarşı'daki Cami-i Şerifte toplanan binlerce Giresunlu Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya’ya gönderilmek üzere bazı protesto mektupları hazırlamışlardı. Hükümete gönderdikleri telgrafta; al bayrağın göklerde dalgalanmasının devam etmesi ve Yunan işgaline boyun eğilmemesini istediler.

Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti (12 Şubat 1919) Giresun şubesi Dizdarzade Eşref Bey'in başkanlığında Öğretmen Niyazi Tayyip, Mühendis İbrahim Hamdi (Muhsin Elgen), Dr. Ali Naci ve hukuk öğrencisi Ethem Nazif Beyler'den oluşmuştu.

Giresunlular Padişah'a çektikleri telgrafta ise: "Ey ulu hakan, tacından İzmir elmasını Türk kanlarıyla boyayarak koparıyorlar. Sıra yarın bizlere gelecek. Senelerce serhadlerde dolaşan biz Türkler ipte değil süngüde can vermek için hazırız. Semamızdan al bayrak alındığı gün zümrüd dağlarımıza kanlarımızla bir al bayrak serilecek, dökeceğimiz kanlara iştirak edecek, bayrağımıza taç giydirecek, Al-i Osman’ın kanını taşır, Orhan'ın, Ertuğrul'un bir oğlunu göndeririz" ifadeleri ile kanlar dökmeye hazır olduklarını gösteriyorlardı. Tirebolulular da 19 Mayıs’ta bir miting düzenleyerek vatan için her türlü fedakârlığa hazır olduklarını arz ettiler. Bölgedeki basının tepkisi Haziran ayında da devam etti. Işık Gazetesi siyah çerçeveler içinde "İzmir Faciasını Unutmayınız" hitabı ile halkı uyanık tutmaya çalışmaktaydı. Ayrıca, Giresun basını hükümetin basına sansür uygulamasına boyun eğen İstanbul halkına ve ihanetli uykularına devam etmekle suçladığı zengin kesime eleştiriler yöneltiyordu. Daha Yunanlılar İzmir’e çıkmadan Giresun Rumları zararlı faaliyetlerine başlamıştı. Nitekim 8 Mayıs 1919'da içinde Yunan Kızılhaç heyeti bulunan bir Yunan gemisi Giresun iskelesine demirledi. Birkaç gün sonra (11 Mayıs) Rumlar Taşkışla denilen Rum okuluna beyaz renkli Yunan Kızılhaç bayrağını çekmişti. Taşkınlıklarını iyice artıran Rumların bu hareketi Müslümanları son derece üzmüştü. Kaymakamlık bayrağın indirilmesi için hiç bir teşebbüste bulunmamıştı (27 Mayıs 1919). Yalnızca Harbiye Nazırı Cevat Paşa, Hariciye Nezareti'ne İtilaf Devletleri'ne müracaatla bu tür olayların önlenmesini önerdi. İtilaf Devletleri nezdindeki teşebbüsler sonuçsuz kalmış, olmalı ki; 5 Haziran günü aynı okula mavi-beyaz renkte büyük bir Pontus bayrağı asıldı. Taşkışla, Rumların karargâhı durumundaydı; bu okulun bahçesinde sürekli talim yapıyorlardı. Nihayet asılan Pontus bayrağı Osman Ağa tarafından indirildi.Aynı tarihte Havza'da Mustafa Kemal Paşa hükümete çektiği telgrafta; Osman Ağa'nın eşkiyalık yapmadığını, Müslümanları korumak maksadiyla çete kurduğunu bildiriyordu. Bundan sonra Osman Ağa‘nın şiddetle Rumların üzerine gitmesi, hakkındaki şikayetlerin artmasına sebep olmuştur.

Giresun bölgesinde zararlı faaliyetlerde bulunan Metropolit Lavrandiyos hakkında hükümete şikayette bulunulması üzerine bir soruşturma açıldı.Patrikhane tarafindan bu işle Rahip Yovakim Efendi görevlendirildi. Yovakim soruşturma sonunda Lavrandiyos'u Akköy'e (Bulancak) nakletti. Metropolitlik vazifesine kendisi devam etmeye başladı. Ancak Rum ahali eski metropolitin görevine iadesi icin Trabzon vilayetine başvurdu. Rumlar Rahip Yovakim'in şehirde kalmasını istemiyorlardı. Adliye ve Mezahip Nazırlığına havale edilen bu konu hakkında verilecek kararın Rum cemaatine bırakılması, hükümete tavsiye edildi. Bu arada hükümet Rahip Yovakim Nikola'nin ahval ve hareketlerinin gizlice izlenmesi ve elde edilecek malumatın bildirilmesini istiyordu (15 Ağustos 1919). Ancak bir süre sonra Rum ahali arasında bu olaydan dolayı ortaya çıkan ihtilafın şehirde sükun ve asayişi bozmaması için eski Metropolit Lavrandiyos'un görevine iade edildiği görülmektedir.

Giresun Belediye Reisi Feridunzade Osman Ağa, bu esnada İstanbul'da divan-ı harpte adam öldürme ve tehcirden dolayı aranıyordu. Bir süredir havalide silahlı bir kuvvetle dolaşıyordu. 30 Haziran 1919'da Karahisar'a gelen Osman Ağa ve maiyeti "istiman" ettiler. Karahisar mutasarrıfı bu talebin Giresun kaymakamlığına yapılmamış, olmasını mantıksız bulmakla beraber, bu isteğin kabul edilmesinin bölgede asayiş, ve sükunun iadesini sağlayacağını; aynca Osman Ağa'nın etrafına topladığı 1000'i aşkın kuvveti de imhadan kurtarılabileceğini bildirdi (1 Temmuz 1919).Sivas Valisi Reşit Bey'in dehaletiyle 7 Temmuz'da Meclis-i Vükela Osman Ağa ve 169 arkadaşını şahsi hukuk saklı kalmak koşuluyla affetti. Bu karar Dahiliye ve Adliye Nezaretlerine tebliğ edildi. Tam bu günlerde Merzifon'dan 3. Kolordu nakliye tabibi Yüzbaşı Şücaeddin tarafından Süllü Feridunoğlu Osman İstanbul‘a şikayet edildi. İddiaya göre Osman Ağa yüzbaşının üç kardeşini tehtid etmekteydi. Dahiliye Nezareti Trabzondan tahkikat yapılmasını ve olayın doğru olması halinde faillerinin yakalanmasını emretti (8 Temmuz 1919).

Osman Ağa hakkında bölgedeki azınlıkların sürekli şikayetlerde bulunduğu görülmektedir. Şikayetlerden birini hükümete bildiren (30 Temmuz 1919) İngiliz sefaretine göre; Giresun Belediye Reisi, kasaba ileri gelenlerinden Kostantinidis'in evini kuşatarak 18.000 lira vermediği takdirde evi yakacak ve Kostantinidis'in üç küçük kızını dağa kaldıracağını söyleyerek adı geçeni tehdit etmişti. Hemen ertesi gün bu çirkin suçlamalara "gayet müstacel" ve "dakika te'hiri gayr-i caizdir" ibareli telgrafla cevap veren Giresun Kaymakamı Edip Bey, Kostantinidis'in evinin abluka veya tehdit olunmadığını bildirdi. Aslında bu sırada kazada kanunlara aykırı hic bir olay olmuyordu. Bu ihbar tamamen Osman Ağa'dan intikam almaya yönelikti. İngiliz sefaretinin ısrarı karşısında Dahiliye Nezareti, 2 Ağustos'ta Giresun kaymakamlığının dikkatini Trabzon jandarma müfettişinden gelen rapora çekti. Rapora gore; Osman Ağa "harekat-i gayr-i marziye"de bulunmaktaydı ki; gereken kanuni işlem sürat ve şiddetle uygulanmalıydı.Giresun kaymakamlığının tekrar yaptığı soruşturmada Kostantinidis'in şehirde olmadığı anlaşılmıştı. Giresun kaymakam vekili Pertev Bey, olayın aslını şöyle anlatmaktadır: "Orduyu hümayunun Batum'u işgalinde motoru ile cephane nakl eylediği zaman Giresun'dan mute'ehhil olup Batum'da icrayı ticaret eden Panyadoğlu Murad Efendi isminde birisi ile müştereken gazyağı mübaya'a eyledikleri ve muahharan yağlar müsadere olundu, diyerek Murad Efendi tarafından haber gönderilmesi ile Osman Ağa dahi validesine giderek parasının gönderilmesini istediği ve celb olunan mezburenin alınan ifadesinde kendisine kaťiyen bir güna cebr u tazyik icra olmayarak paranın gönderilmesi için ona yazılmasını Osman Ağa kendisinden rica eylediğini ifade eylemiş ve Jandarma Müfettişliği'nin raporuna gelince tehcir ve taktil mes'elesinden dolayı dört mah mukaddem divan-i harpçe taleb olunan Osman Ağa, hatta esnayi tehcirde burada bulunmayup o sırada muharebede olduğu halde tevkif olurum ihafesiyle şehri terk ile bir müddet köylerde dolaşarak ahiren Karahisar Mutasarrıflığına dehalet ve istiman eylemesi ile mümaileyh ve rüfekasinin istimanının kabulüne Meclis-i Vükela'ca karar verilerek tebliğ olunmağla şehre avdet eylemiştir. Binaenaleyh lehü‘l-hamd kazamızca asayiş berkemal olup böyle bir halin vukuu gayr-i mahsus idüğü müsterhamdir."

Yapılan bu soruşturma İngilizlere bildirilmesine rağmen 12 Agustos 1919'da konu tekrar gündeme getirildi. Dahiliye Mülkiye Müfettişi Hilmi Bey, soruşturma yaparak yukardaki beyana benzer neticeler aldı. Neticede söz konusu olay adliyeye sevk edildi (25 Ağustos 1919).

Trabzon merkez sancağına bağlı Giresun ve Tirebolu kazalarından üç delege Erzurum Kongresine katılmak üzere seçildiler. Bunlar Giresun‘dan Dr. Ali Naci (Duyduk), İbrahim Hamdi Bey ile Tirebolu'dan Yusuf Ziya Efendi idi. Başta İbrahim Hamdi Bey ve Trabzon delegeleri 23 Temmuz 1919'da başlayan Erzurum Kongresi‘nde Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığına "asker ve tepeden inme" olduğu düşüncesiyle karşı çıktılar. Bu ve başka konuları da ihtiva ederek genişleyen muhalefet Birinci Büyük Millet Meclisi'ndeki Birinci Grup-İkinci Grup çatışmasının çekirdeğini oluşturacaktır. İlk günkü oturuma Mustafa Kemal‘in asker üniforması ve padişah yaveri nişanlarıyla katılması üzerine İbrahim Hamdi Bey'in, "sivil ve milli bir toplulukta" asker olarak bulunmaması yönündeki uyarıya Mustafa Kemal Paşa uymak zorunda kalmıştır.

Erzurum kongresinde, çeşitli konularda ortaya çıkan bu görüş ayrılıkları, daha kongre bitmeden Giresun'da duyuldu. Bu gelişmeler üzerine Osman Ağa, Giresun delegelerinin kongredeki davranışlarını öğrenmiş ve onlara karşı düşmanca bir tutum almaya başlamıştı. Osman Ağa'nın giderek sertleşen tavrından dolayı Giresun delegeleri yörede barınamaz duruma geldiler. Bunlardan Dr. Ali Naci Bey, yayınlamakta olduğu Karadeniz adlı gazeteyi kapatarak, İngiltere'ye gitti. 6 Ağustos 1919'da Doğu Karadeniz ve Giresun'un durumunu özetleyen ilginçbir belgeyi aynen aktarmanın faydalı olacağına inanıyoruz.

"Trabzon'da asayiş olmadığı ve Trabzon-Erzurum caddesinde bile yolcuların soyulduğu ve Lazistanda ahz-i sar ve kız kaçırmak maksadıyla İslamların yekdiğerini kati eylemekte ve Ordu ve Giresun menatikinda eşraf namına çalışan çetelerin faaliyette bulunduğu ve denizde korsanlık yapıldığı ve jandarmanın tahsisat-i cüz'iyyesinin verilmemesinden dolayı fazla para gördükleri tarafin amaline hadim oldukları ve hükümetin alaletinden İttihad ve Terakkí taraftarlarının iklisab-i kuvvel eylediği ve vilayat-i Şarkiyye de hükümet-i merkeziyyenin nüfuz ve hakimiyetinin kalmadığı ve bu istiklalin Erzurum'da içtima' eden İttihad ve Terakki kongresinin cümle-i mukarreratından bulunduğu ve artık şekavetde bulunmayacaklarına dair söz veren çetelerin affedilmekde ve Giresunlu Osman Ağa ve Ordulu Yusuf Efendi gibi divan-i harbe verilmesi lazım gelenlerin memuriyetlere ťayin olunduğu ve bunların bir kuvve-i milliye teşkil etmeleri muhtemel bulunduğu ve zat-i alilerinin İttihad ve Terakki tarafdaraniyle pek sıkı münasebetde bulundukları Trabzon jandarma mıntıka müfettişinden gelen raporda munderiçdir. Bu hususda izahat-i lazimenin i'tasına muntazırım".

Bu sırada Rusya sahillerinden gelen küçük bir Ukrayna vapurunun getirdiği 71 Rum Giresunlularca kabul edilmemiş, bunlar 9 Ağustos'ta Trabzon'a çıkarılmışlardı. Bu durum halk üzerinde kötü tesir yapmıştı. Halk göçmen kabulünün büyük fenalıklara sebep olacağını düşünüyordu. Mütarekeden sonra Trabzon'a 8.000'i aşkın, Giresun'a ise Eylül 1919'a kadar gelen göçmen sayısı 525 kişi idi. Bunların bir kısmı yerli Rumlardı.

Ordu ve Giresun kasabalarında anası, babası ve başka kimsesi olmayan özürlü veya sağlam oldukları muayeneden sonra anlaşılacak olan göçmen ve mülteci yetimlerin İstanbul Dârü'l-Eytamı’na kabul edilmelerine karar verildi. Ancak İtilaf Devletleri'nin bu çocukların nakline bir zorluk çıkarmamaları maksadıyla bunlar hakkında hassasiyetle soruşturma yapılmış ve Müslüman oldukları tespit edilenler bir deftere kaydedilmişti. Bu defter bölgedeki İtilaf subaylarınının da onaylamasından sonra çocuklar İstanbul'a gönderilebilecekti. Öyle anlaşılıyor ki, gayr-i müslimlerin çocuklarının yetimhaneye alınmalarına İtilaf Devletleri mani oluyordu (9 Eylül 1919).Aynı ay içinde Dâhiliye Nazırı Trabzon Vilâyeti ve Canik Mutasarrıflığı'nı bir takım Rum çetelerinin Salib-i Ahmer ve muhacir adı altında bölgeye sirayet ettikleri konusunda uyardı.

Rumların girişimleri ile görevden alınan Kaymakam Nizamettin Bey’in yerine Dâhiliye Nezareti kalem-i mahsus müdür muavini Badi Nedim Bey'in tayini yapıldı (21 Eylül 1919).Badi Nedim Bey göreve gelince Osman Ağa'ya karşı sert tedbirler aldı. Günlük politikalar peşinde olan Kaymakam, Osman Ağa'nın bölgedeki durumunu yeterince değerlendirememişti. Kaymakam, Ağa'yı ortadan kaldırmak için bir suikast girişiminde bulundu. Rizeli Ekşioğlu Mehmed Ağa, plânı Osman Ağa'ya haber verdi.Suikast plânını öğrenen Osman Ağa bütün şiddeti ile kaymakamın üzerine gitti. Kaymakam Badi Bey'in evine bir baskın yaparak yatağından kaldırıp kaçırdı. Yağmurlu bir günde kaymakamı apar topar Tirebolu'ya, oradan da Trabzon'a götürüp valiye teslim etti.

Muhtemelen Osman Ağa'yı cezalandırmak için 11 Aralık 1919'da Trabzon valisinin emriyle Giresun'a doğru bir piyade bölüğü yola çıkarılmıştır. İki gün sonra Giresun kaymakamlığına Badi Bey yerine eski Çarşamba kaymakamı Galip Bey tayin edildi.

Osman Ağa, Giresun ve çevresindeki gençleri teşkilatlandırarak milli mücadeleye katılmaya teşvik etti. Bu sırada Rize mutasarrıfı Faik Bey de şehirde hapishanede yatan 600 kadar mahkûmdan milli mücadeleye katılmak üzere bir mücahid taburu oluşturmuştu. Osman Ağa, bu mücahid taburundan da istifade etmiştir. Ayrıca Osman Ağa Askerlik Şubesi Başkanı Avni Aslan Bey ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey'le anlaşarak başta Giresun olmak üzere Tirebolu, Rize ve Ordu'dan pek çok kişinin Ağa'nın kuvvetlerine katılması ile Giresun Gönüllü (47. Alay) Alayını kurdu. Böylece Giresun ve çevresinde Osman Ağa sayesinde Rumların faaliyetleri tamamen etkisiz hale getirilmiştir. Bu alay Ermenilere karşı harekâta katılmak üzere Kars'a gitti. Oradan İnönü muharebeleri sırasında garp cephesine gönderildi. 25 Mayıs 1920'de Giresun'a gelen bir Yunan vapuru şehre bir miktar Rum, cephane ve silah indirmişti.1920 yılı sonlarında Trabzon sancağının idari yapısında önemli değişiklikler yapıldı. Buraya bağlı Giresun ve Ordu kazaları müstakil birer liva haline getirildi. Bu değişiklik Giresunluların 30 Ekim 1920'de Büyük Millet Meclisi başkanlığına çektikleri telgrafla gündeme getirildi. Giresunlular teklifleri kabul edilirse livanın iki yıllık tahsisatlarını sağlayacaktı. Giresun'un iktisadî ve staratejik önemini değerlendiren Büyük Millet Meclisi Tirebolu, Görele kazaları ve Karahisar-ı Şarkî'nin Kırık nahiyesinin katılmasıyla 4 Aralık'ta Giresun'u müstakil sancak yapan kanunu onayladı.

Samsun'da asayiş ve huzuru sağlamak üzere, Osman Ağa'nın komutasındaki 47. piyade alayından faydalanılmıştır. Alay 16 Nisan 1921'de Ümit vapuru ile Samsun'a intikal etmiş ve orada 15. Tümen deposundan yeniden silahlandırılmıştır. Ankara'dan gelen kuvvetlerle takviye edilen Alay subaylarıyla birlikte 3.000 kişilik bir kuvvete sahipti; ayrıca 150 kişilik bir süvari bölüğü maiyeti vardı. Osman Ağa karargâhını şehrin içinde Mıntıka Palas oteline yerleştirdi. Bu kuvvetlerden istifade ile Samsun'da asayişin sağlanmasından sonra Osman Ağa aleyhindeki şikâyetler daha da artmıştır. Bir süre sonra Osman Ağa, emrindeki 550 mevcudu ve 4 dağ topu ile birlikte Koçgiri ayaklanmasını bastırmak üzere Sivas'a gitti. Giresun Alayı Refahiye bölgesinden başlayarak Koçgiri aşiretine büyük bir darbe indirerek, harekâtta çok önemli başarılar gösterdi. Hatta merkez ordusu kumandanlığı tarafından, Koçgirililere karşı başarılı harekâtından dolayı Osman Ağa'ya teşekkür edildi.

Osman Ağa emrindeki gönüllü kuvvetler düzenli orduyla birlikte Yunanlılara karşı da savaşmıştır. 42. ve 47. Alaylar Osman Ağa ve Hüseyin Avni Alpaslan Bey kumandasında Ağustos 1921'de Sakarya cephesine sevk edildi. Hüseyin Avni Bey'in şehit olduğu bu savaşlarda özellikle Mangaltepe'de büyük başarılar gösterdiler.

Sakarya zaferinden sonra Giresun alayları Hamidiye köyünde istirahata çekilmiş ve Giresun'dan gelen yeni kuvvetlerle takviye edilmişti. Bu zaferden sonra Osman Ağa'ya kaymakamlık (yarbaylık) rütbesi verildi. Osman Ağa, Giresun gönüllü alayının eksikliklerinin tamamlanması için mevcut mal ve mülkünün satılmasına hazır idi. Giresun Mutasarrıfı Nizameddin Bey'e gönderdiği 8 Haziran 1922 tarihli yazısında bu isteğini dile getirmiş ise de; Giresun tüccarı alayın bütün masrafını kendileri karşılamışlardır.11 Ağustos–16 Aralık 1921 tarihleri arasında mülhakat hariç sadece Giresun merkez livasından ihraç edilen fındık miktarı 50.181.862 kg. idi. 1921 yılı Trabzon ve Giresun havalisinde fındık açısından bereketli bir yıl olmuş, İstanbul limanında Trabzon fındığı için önemli miktarda alivre satışlar yapılmıştır. 6.000 çuval fındık 37–40 kuruş fiyatla Marsilya'ya gönderilmişti. Fındık ürününün bolluğu yağının yemeklik, kabuğunun da yakacak olarak kullanılmasından dolayı ferahlık yaratmıştı. Yakacak olarak kullanılacak 40–50 okkalık bir çuval fındık kabuğu 8–10 kuruşa alınabilmekteydi. Bu yıllarda Giresun'da 54 fındık kırma fabrikası, İki fındık makineleri tamirhanesi, bir gazoz fabrikası; Bulancak'ta iki tahta fabrikası, 4 fındık kırma fabrikası, Görele'de de üç fındık kırma fabrikası bulunuyordu.

1922 yılı başlarında Tirebolu'da mülkî ve askerî erkânın karıştıkları önemli bir yolsuzluk ortaya çıktı. Kaza kaymakamı Pertev Bey, jandarma bölük kumandanı Şerif Efendi, Kâhyaoğlu Mehmet ve telgraf müdürünün işbirliğiyle hazırlanan bir tertiple postada 27.000 liradan fazla para kayba uğratılmak istenmişti. Bu durum üzerine Osman Ağa Tirebolu'ya giderek olayın içyüzü ve faillerini araştırmıştır. Giresun (1923) maarif alanında Karadeniz kıyısında en önde gelen livalardandı. Şehirde bir numune, bir lise ve anaokulu mevcuttu. Giresun öğretmenleri de her yerde olduğu gibi zamanında maaş alamamaktan şikâyet etmekteydi. Fındık zamanı yararına düzenlediği müsamereden 25, Nilüfer Hatun okulunun müsameresinden 52 lira gelir sağlanmıştı. Bayramda rozet hâsılatı 72 lirayı bulmuştu. Giresun Hilâl-i Ahmer Cemiyeti yönetim kurulu başkanlığına müftü Ali Fikrî, ikinci başkanlığına acente Hüseyin, kâtipliğine Ahmet Muhtar, veznedarlığına da Mehmet Efendiler seçilmişti. Giresun'da Sırrı Paşa'nın vaktiyle yaptırdığı mükemmel rıhtım, denizin gittikçe geri çekilmesi dolayısıyla anlamını ve güzelliğini kaybetmişti. O yıllarda Giresun'dan Anadolu içlerine uzanan düzgün bir yol bulunmayıp, Karahisar yolu tamire muhtaç durumdaydı.1923 yılı seçimleriyle oluşan ikinci mecliste Giresun mebusları: 1-Hacim Muhittin Bey, beşinci devre Karesi mebusu, 2- Hakkı Tarık Bey (Us), hukuk mezunu, muallim, yazar, Vakit gazetesi müdürü, 3- Musa Kâzım Bey, Mülkiye mezunu ve Giresun Lisesi müdürü, 4- Şevket Efendi: Görele eski müftüsü, 5- Tahir Bey, Tirebolulu, eski Ziraat Bankası memuruydu.

Giresun millî mücadelemiz açısından önemli bir mevki olmuştur. Karadeniz insanının tabiatına uygun bir şekilde hemen İzmir'in işgali ile başlayan, Giresunluların vatanperver ve uyarıcı tepkileri milletimize manevi bir güç vermiştir. Giresun'da fiilî örgütlenme meydana gelmiş ve bir Pontus devleti kurmak isteyen Rumlara karşı amansız bir mücadele verilmiştir. Böylece Rumlara vurulan Türk tokadı ile uydurma Pontus devleti bir daha dirilmemek üzere mezara gömülmüştür. Hiç şüphesiz bu mücadelede Osman Ağa'nın faaliyetleri her türlü takdirin üstündedir.

Osman Ağa'nın çoğu zaman şikâyetlere yol açan icraatları Rum çetecilere anladıkları usulle karşılık vermekten meydana gelmiştir. Bu mücadele sırasında ender de olsa arzulanmayan olaylar olması yapılanlara gölge düşürmekten uzaktır. Giresunlular hem Birinci Dünya hem de İstiklal Savaşlarında maddi ve manevî büyük fedakârlıklarda bulunmuştur. Adı geçen savaşlarda binlerce kahraman Giresunlu şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmıştır.

Giresun delegeleri Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum kongresine sivil olarak katılmasını sağlayarak, Kuva-yi Milliye'nin sivil bir hareket olduğunu vurgulamışlardır. Bu da Giresunluların gelecekteki demokratik yapıyı ve sivil toplumu daha o tarihte benimsediğinin işareti olarak değerlendirilmelidir. Giresun basını millî mücadeleyi teşvik ederek, üzerine düşen vazifeyi büyük bir alçak gönüllülükle yerine getirmiştir. Bölgede Türk milletinin susturulamaz sesi ve ruhu olmuştur. Giresunlular bölgelerine yapılmak istenen Rum iskânına aktif olarak mani olmuşlardır. Bu sayede şehir homojen bir Türk bölgesi halinde kalmıştır.
Kaynak: giresun.ktb.gov.tr

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow