Giresun Tarihi - 2

Doğu Karadeniz bölgesindeki İskit hâkimiyeti sürerken, ilki Sinop’ta olmak üzere yörede ticaret kolonileri kurulmaya başlanmıştır. Greklerin yanısıra Batı Anadolu’dan bölgeye gelen koloniciler, ticaretin yanısıra bölgedeki maden yatakları ile de yakından ilgilenmişlerdir.

Giresun Tarihi - 2

KOLONİZASYONDAN SELÇUKLU HAKİMİYETİNE GİRESUN

Doğu Karadeniz bölgesindeki İskit hâkimiyeti sürerken, ilki Sinop’ta olmak üzere yörede ticaret kolonileri kurulmaya başlanmıştır. Greklerin yanısıra Batı Anadolu’dan bölgeye gelen koloniciler, ticaretin yanısıra bölgedeki maden yatakları ile de yakından ilgilenmişlerdir. Dönemin tarih ve coğrafya kaynakları kolonicilerle, yöredeki İskit bakiyeleri arasındaki münasebetlerin ayrıntısına girmemekle birlikte özellikle Grek tarihçileri, kolonicilerle Türkler arasındaki çatışmalardan kısmen de olsa bahsederler. Bu dönemin diğer bir özelliği, günümüze kadar devam eden çeşitli araştırmalarla Doğu Karadeniz tarihinin bu kesiminin ilmî zeminden uzak, ideolojik ya da mitolojik esaslı değerlendirilerek seyrinden uzaklaştırıldığı devir olmasıdır. Yunanistan’da ve bazı Batılı çevrelerde yapılan çalışmalarda bölgedeki ticaret kolonilerinin kuruluşu İskit, hatta Kimmer öncesi döneme çıkarılarak yörenin tarihini Greklerle ya da Batı Anadolu’dan bölgeye göç eden unsurlarla başlatma eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu saptırmada, döneme ait arkeolojik çalışmaların olmamasından faydalanan bazı araştırmacıların Yunan mitolojisi temelinde tarih yazması esas teşkil eder. Oysa başta Herodotus, Plinius, Arrianus olmak üzere tarih kaynakları kolonicilerden önce İskitlerin bölgede bulunduğunu açıkça kaydetmektedir. Bu kayıtları esas alan de Morgan, Lebeau gibi şarkiyatçılar, XIX. yüzyılın sonlarında Doğu Karadeniz bölgesinin ilk ahalisini Turanlı olarak adlandırarak bölgenin Türklüğüne atıfta bulunmuştur. Kaldı ki Yunan mitolojisinde de Terme ve Giresun adasında yaşayan İskit kadınlar topluluğu Amazonlardan uzun uzadıya bahsedilmektedir. O sebeple günümüzde çeşitli araştırma eserlerinde rastlanılan bu tür bilgiler, ilmî temeli olmayan iddialar olarak kabul edilmelidir. Bölgede kolonizasyon dönemiyle ilgili arkeolojik çalışmalar yapılması bu iddiaların tam anlamıyla cevaplanması bakımından büyük önem taşımaktadır. Samsun’da 2006’da tesadüfen bulunan İskit kurganı bu açıdan önemli bir işarettir. Giresun ve çevresinde yapılacak kazı çalışmalarıyla kolonizasyon öncesi döneme ait elde edilebilecek arkeolojik malzemeler, tarihî kayıtların doğrulanıp şehir tarihi hakkındaki çarpıtmaların önünün kesilmesini sağlayacaktır.

Kolonizasyon döneminde Giresun’un durumu hakkında kaynaklardaki bilgiler arasındaki çelişki, şehrin bu döneminin aydınlatılmasını oldukça zorlaştırır. İlk olarak Giresun’un isminin kaynağı hususundaki karmaşa çözümlenememiştir. Şehrin adının Grekçe kiraz anlamına gelen Kerasus’tan türemesi pek mümkün gözükmemektedir. Zira Grekler bölgeye yerleşmeye başladıklarında kendilerinden önce var olan yer isimlerini kendi dillerine uygun hale getirerek kullanmışlar, pek az şehre kendileri isim vermişlerdir. Başta A. Bryer-D. Winfield, P. Wittek olmak üzere çeşitli araştırmacıların yaptığı yer adlarıyla ilgili çalışmalarda, bütün Doğu Karadeniz sahili boyunca adının kökeni Grekçe olan en büyük yerleşim yerleri, Tripolis (Tirebolu) ve Pavrae (Bafra)’dır. Onun dışındaki bütün şehir isimleri, dolayısıyla Kerasus adı da Grekçe kökenli değildir; Grekler, kendilerinden önce kullanılan bir ismi bu hale dönüştürmüş olmalıdır. İkinci olarak Kerasus adlı şehrin bugünkü Giresun olup olmadığı hususu da pek açık değildir. Ksenophon’un yazdıklarına bakılırsa, 401’de İran ordusuna mağlup olan Grekler ülkelerine Karadeniz bölgesi üzerinden dönerken, Kerasus adı verilen şehir Trabzon’dan yalnızca üç günlük uzaklıktadır ve bugünkü yer olması mümkün değildir. M. Goloğlu’nun vurguladığı üzere, Pontos kralı I. Pharnakos’un (MÖ 190–169) günümüzdeki Giresun’da, kendi ismine izafeten Pharnakia isimli bir şehir kurduğu, bir asır sonra kolonicilerin burayı Kerasus olarak adlandırmaya başladığını düşünmek daha makuldür. Strabon’un miladın beşinci yılında tamamladığı eserinde Ordu’dan sonra Pharnakia isimli bir şehirden bahsetmesi, Kerasus’u ise Trabzon’dan önceki koloni olarak zikretmesi bu düşünceyi doğrular. Bu dönemle ilgili son bilgi kirliliği, şehirdeki koloninin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hususundadır. Son dönemde yayımlanan bazı araştırmalarda Giresun’da kurulan ilk ticaret kolonisinin MÖ VIII. yüzyıla ait olduğu iddia edilmektedir. Oysa Grek kaynaklarında Kimmer ve İskit hâkimiyetleri sebebiyle bölgeye koloni kuramadıkları açık bir biçimde yazılıdır. Bu yüzden kentte böyle bir yapının inşası ancak İskit hâkimiyetinin zayıflama devresinde ortaya çıkabilir ki o da yukarıda iddia edilen tarihten en az iki asır sonra olmalıdır. Diğer yandan şehirdeki koloninin kurucuları konusunda da çeşitli isimler ortaya atılsa da kaynaklar, Giresun’da ilk ticaret merkezini kuranların Miletoslular olduğunu işaret etmektedir.

Giresun’daki ticaret kolonisi, Sinop ve Trabzon’dan sonra kurulmuştur. Araştırmacılar üçüncü koloninin Samsun mu yoksa Giresun mu olduğu hususunda farklı görüşler ileri sürse de sonuçta bölgenin doğu ve batısındaki iki koloni arasında yeni bir ticaret merkezi olarak ortaya çıktığı açıktır. Ancak eskiçağdan itibaren bölgenin ticaret yollarının Samsun-Havza hattıyla İç Anadolu ve Mezopotamya’ya, Kop geçidinden Aras ve Fırat havzalarına, oradan da İran, Basra ve İskenderun körfezlerine bağlanması Sinop, Samsun ve Trabzon’un ticarî önemini artırırken, Giresun fazla gelişememiştir. Ksenophon’un, şehrin Sinop’a bağlı bir koloni olduğu yönündeki ifadesi de bu görüşü teyit eder.

Kolonileşme çağında Giresun’un ahalisi hakkında kaynaklarda yer alan bilgiler, Greklerin sadece ticaret merkezlerinde odaklaştığını, şehrin dağlık kesimlerinin ve çevresinin Grekçe konuşmayan topluluklar tarafından yurt tutulduğunu gösterir. Karyandlı Skylax’ın M.Ö. 508 ya da 506 tarihli kayıtlarından, Giresun’un doğusundaki dağlık alanda Mosinik, sahil kesiminde Tibaren ve Khalyb, batısında ise Assyrialılar yaşadığı anlaşılmaktadır. Yaklaşık bir asır sonra Ksenophon'un aktardıklarından, Mosiniklerin yer değiştirerek biraz daha batıya kaydıkları, şehir merkezinde Kolhlarla, daha batıda da yine Khalyblerin yaşadığı görülmektedir. Aynı yüzyılın sonlarında Mihridates hanedanı döneminde bölgenin demografik yapısı mevcut durumunu korurken, Strabon’un kayıtlarında, Khalyblerin şehrin dağlık kesimine çekildiği, burada Tibaren ve Makronlarla birlikte yaşadığı, Mosiniklerin ise şehrin doğu kesimini yurt tuttuğu görülmektedir. Plinius ise miladi birinci yüzyılın ortalarına ait eserinde bu topluluklardan yalnızca ikisinin, Tibaren ve Mosiniklerin şehirde bulunduğunu yazar. Yaklaşık altı yüzyıl boyunca Grek dilli olmayan halkların yurt tuttuğu bir şehir olan Giresun’un koloni çağındaki demografik yapısı böyle seyretmiştir. Yukarıda işaret edildiği üzere bazı Batılı araştırmacıların bölgenin ilk ahalisini Turanî ırktan sayması, onlardan sonra gelen pek çok bilim adamının bu toplulukları Türk kabul etmesine zemin hazırlamıştır. Aynı şekilde dilcilerin hazırladığı bazı çalışmalarda ilkçağda bölgede Peçenek ve Kıpçaklara ait çeşitli izler tespit edilmişti. Ancak elde bulunan tarihî malzeme, bu hususu aydınlatmaya yetecek vasıfta değildir. Diğer taraftan, Hititler döneminden sonra Giresun’un Türkler tarafından yurt tutulmaya başlandığı, Grek kolonicilerden önce bölgede Türklerin bulunduğu, yaklaşık altı yüzyıl boyunca şehrin Grek kökenli olmayan topluluklarca dolu olduğu da açıktır.

Giresun’un kolonizasyon döneminden XI. yüzyıl başlarına kadar olan tarihi hakkında kaynaklardaki bilgi azlığı sebebiyle bu devir yeterince aydınlatılamamıştır. Kolonileşme ile birlikte Giresun’un, bölgedeki diğer merkezler gibi bir şehir devleti olduğu tahmin edilebilir. MÖ VI. yüzyılda Trabzon’un, Perslerin on dokuzuncu eyaletine dahil olduğu bilinmektedir. Ancak Giresun’un bu hâkimiyet içerisinde yer alıp almadığı karanlıktadır. E. Janssens, coğrafî engellerden dolayı Pers yayılması esnasında Giresun’un bağımsızlığını devam ettirdiği görüşündedir. Ancak şehrin, MÖ 334’te Makedonyalıların denetimine girdiği kaynaklarda yer almaktadır. Makedonyalı İskender’in MÖ. 323’te ölümünden sonra kurduğu devletin parçalanmaya başlaması sırasında, Giresun’un da içerisinde yer aldığı Doğu Karadeniz bölgesi, onun yardımcılarından Eumenes’in idaresine verilmişti. Bundan sonra İskender’in generallerinin hâkimiyet mücadelesine sahne olan bölge, Romalılara kadar, Amasya merkez olmak üzere MÖ 298’de ortaya çıkan ve İskender’in valiliğini yapmış olan İran kökenli Mihridates ailesi tarafından kurulan Pontos Devleti’nin sınırlarına dahil olmuştur. Anadolu’yu Romalılara karşı savunan bu ailenin ve kurdukları devletin Greklikle, Yunanlılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bazı çalışmalarda MÖ I. yüzyılın sonlarında yıkılan bu devletle Milli Mücadele sırasında çıkan Pontus isyanı arasında bağlantı kurulması ve binlerce yıllık bir hayalin yeniden canlandırıldığı yönündeki bilgiler, Giresun tarihinin yanlış yazılan kısımlarından birisidir. MÖ 183’te Mihridateslerin şehre hâkim olmasından sonra Giresun, önemli bir madencilik merkezi haline gelmeye başlamıştır. Yörede Pharnakia isimli şehrin kurulması da bu yıllarda olmuştur. Ancak bu hâkimiyet uzun süreli olmamış, MÖ 172’de Romalılar kenti zapt etmiştir. Zaman zaman iki taraf arasında el değiştiren şehir, MÖ 47’de Romalıların Mihridatesleri bozguna uğratmasından sonra nihaî olarak Roma İmparatorluğu’nun sınırlarına dâhil olmuştur. Bölgedeki Roma ordularının, İskitlerin saldırılarına maruz kaldığı yönündeki kayıtlar, Giresun ve çevresinde Türk varlığının Roma döneminde de devam ettiğini gösterir. Diğer yandan, Romalı kumandan Lukullus’un MÖ 70’de Giresun’dan götürdüğü kiraz fidanları ile Avrupa’da bu meyvenin tanındığı yönündeki kayıt da dikkat çekicidir. Dört asırdan fazla bir süre devam eden bu hâkimiyet, 395’ten sonra ikiye ayrılan İmparatorluğun doğu kanadı, yani Bizans İmparatorluğu tarafından devam ettirilecektir. Bölgedeki Bizans hâkimiyetiyle ilgili kaynaklarda genel itibariyle Trabzon’un yer aldığını, bu sebeple bahse konu dönemde Giresun’la alakalı bilgilerin sınırlı olduğunu vurgulamak gerekir. Bu dönem içerisinde X. yüzyılda Trabzon merkez olmak üzere kurulan Kaldia eyaletine bağlanan Giresun’un Grekçe bilmeyen ahalisi, İmparatorluğun VI. yüzyılda Hristiyanlığı resmî din, Grekçe’yi de ibadet dili haline getirmesinin sonucunda önemli ölçüde asimile olmuştur. Böylece Ortodoksluk potasında eriyip giden bu topluluklar, daha sonra Rum adıyla anılan unsur içerisinde varlığını sürdürmüştür. Bölgedeki Bizans hâkimiyeti XI. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar devam ederken, bu dönemde başlayan Oğuz yerleşimi, şehrin bugünkü etnik ve sosyo-kültürel yapısının da şekillenmesine zemin teşkil etmiştir.

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow