FİZİKİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPI

Osmanlı hâkimiyetine girişine kadar müstahkem bir kale olarak önemini koruyan, Antikçağ'da madenleriyle ün yapan ve denizindeki balıkları övülen Giresun, nisbeten korunaklı limanı ile de Doğu Karadeniz bölgesindeki birkaç askeri üsten biri olmuştur.

FİZİKİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPI

FİZİKİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPI :

Osmanlı hâkimiyetine girişine kadar müstahkem bir kale olarak önemini koruyan, Antikçağ'da madenleriyle ün yapan ve denizindeki balıkları övülen Giresun, nisbeten korunaklı limanı ile de Doğu Karadeniz bölgesindeki birkaç askeri üsten biri olmuştur. İlkçağ yazar ve coğrafyacılarının verdikleri bilgiler şehrin bu özelliğini aksettirmektedir. Ortaçağ'a doğru Pontus bölgesinde fındık ticaretiyle ön plana çıkan, iç kesimlerdeki Karahisar'la yol bağlantısı olan ve bu kesimin hububatının ve madenlerinin ihraç limanı özelliği kazanan Giresun, Ortaçağ'da dokuma mamulleri ve sap ihracıyla dikkati çeken bir kaleşehir durumundaydı. Bu dönemde yerleşme, denizden 100 m. yükseklikte volkanik kayalar üzerindeki kalenin hemen etrafına ve doğusuna doğru gelişmeye başlamıştı. VII. ve VIII. yüzyıllarda burada Bizans'a ait resmi bir ticaret bürosu vardı. Bizans idaresi altında XI. yüzyıldan itibaren bir metropolitlik haline geldi. 431'den 1673'te Trabzon'a nakledilmesine kadar piskoposluk görevinde bulunan altmış kişinin adları bilinmektedir. Bizans döneminde gösterişsiz bir yer olmakla birlikte kültürel açıdan hayli hareketli bir dini merkezdi. Nitekim burada incil nüshalarının çoğaltılması işiyle uğraşan hattatlar vardı. Trabzon Rum imparatorluğu döneminde bölgedeki ikinci önemli merkez haline geldi ve civardaki Türkmenler'e karşı imparatorluğun batı ucunda müstahkem bir kale oldu. Hatta Türk fethini bildiren Bezm u Rezm'de burası, son derece sağlam ve o zamana kadar hiçbir Müslüman topluluğun ele geçiremediği bir kale olarak anlatılır. Schiltberger Karadeniz bölgesindeki şehirleri sayarken Samsun ve Trabzon'un yanında Giresun'un da (Kureson) adını zikreder. Bu da şehrin belirli ve bilinen bir merkez olduğunu gösterir. Katalan elçisi Clavijo ise 9 Nisan 1404'te gördüğü şehrin sahilde yer aldığını, evlerinin denize dönük olduğunu belirtir. Bu ifadelerden, daha XIV. yüzyıl sonlarında burada sivil yerleşimin bulunduğu ve kalenin doğusundaki denize inen yamaçta limana doğru evlerin sıralanmış olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı hâkimiyeti döneminde de bu durumunu koruduğu bilinen Giresun bir kale-şehir ve liman olarak tedrici bir gelişme gösterdi.

Osmanlı dönemi Giresun'u hakkında en ayrıntılı bilgiler, XV. ve XVI. yüzyıllara ait Trabzon sancağı tahrir defterlerinde yer alır. Bu defterlerden en erken tarihli olanına göre 1486'ya doğru yerleşmenin kale içinde ve hemen civarında olduğu, askeri vasfın ön plana çıktığı bir şehir özelliği gösteren Giresun 114 nefer, yirmi iki bive (dul) Hristiyan nüfusa sahipti. Bunlar kaleyi tamir etmek, Giresun'dan geçen gemilere kılavuzluk yapmak şartıyla her türlü vergiden muaf tutulmuşlardı. Bu durum Osmanlılar'ın şehri barış yoluyla teslim aldığını gösterir. Kalede muhafızlar dışında dört sivil Müslümanın adı defterde kaydedilmiştir. Giresun'un ilk Müslüman sivil sakinleri olan ve her biri eski tımar sahibi bulunan bu şahıslar Çepni Ali, Canikli Hamza, İbrahim, İsa oğlu Ali idi. Kalede ise dizdar Kalkandelereli Yusuf’un idaresinde otuz kadar muhafız görev yapıyordu. Bu muhafizların bazılarının isimleri altında Niğbolu, Manastır, Üsküp, Sofya, Semendire, Selanik, Kesriye ve Kefeli olduklarına dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu rakamlara göre şehirde 600–700 kişinin yaşadığı tahmin edilebilir. Bunların hepsinin kale içinde oturup oturmadığı belli olmamakla birlikte kale dışında sahile doğru uzanan evlerde ikamet ettikleri söylenebilir.

1515'e doğru şehrin nüfusunda artış oldu. Bu sırada şehirde yirmi altı hane, beş mücerred, iki mütekaid sipahiden ibaret Müslüman nüfus yaşıyordu. Bunlar civardan gelip şehre yerleşmişlerdi. Aralarında Çepni, Trabzonlu, Bayramlı nisbeli sahışların bulunuşu bu iskânın yönünü tayin eder. Öte yandan Hristiyanlar da üç grup halinde kaydedilmiş olup bunlardan 103 hane, otuz altı mücerred, kırk bive eskiden beri şehirde ikamet edenlerden (kadimi raiyyet) oluşuyordu. Altmış üç haneden ibaret ikinci grup sonradan gelip buraya yerleşmişti. Elli beş hanelik diğer grup ise eski Hristiyan halka hizmet etmek üzere buraya getirtilen ve sonradan bu mükellefiyetleri kaldıranlardan müteşekkildi. Bu sonuncular Trabzon, Rize, Akçaabat, Sürmene, Of, Yomra, Pazar gibi yerlerden sürülerek sehirde iskân edilmişlerdi. Bunların içinde eskiden köle statüsünde iken daha sonra bağışlananlar, hatta "Rus" nisbesiyle kaydedilenler de vardı. Muhtemelen bunlar, Giresun'u iktisadi bakımdan desteklemek üzere Yavuz Sultan Selim'in Trabzon'daki sancak beyliği sırasında getirtilmişlerdi. Nitekim babası ile anlaşmazlığa düşen Selim, oğlu Süleyman (Kanuni) için sancak istediğindekendisine teklif edilen Giresun, Kürtün ve Şiran’ın gelirlerinin düşük olduğunu, Giresun'un bir kaleden ibaret olup has gelirlerine yarar bulunmadığını, dağlık olan yöredeki köylerde birbirine bitişik bir evin dahi yer almadığını belirtmişti. Dolayısıyla herhangi bir ihtimale karşı, özellikle şehzadenin oturabileceği bir yer vasfını haiz Giresun'u nüfus ve ekonomik açıdan desteklemek üzere bölgeden hem Müslüman hem de Hristiyanların buraya naklini sağlamaya çalıştığı ileri sürülebilir. Bu tayin gerçekleşmemekle birlikte alınan tedbirler Giresun'un gelişmesine zemin hazırlamış olmalıdır. Nitekim şehirde otuz kadar kale muhafızı ile beraber 1515'e doğru toplam nüfus 1500'e ulaşmış ve ilk tahrire göre aradan geçen 20-25yıllık süre içinde nüfus üç kat artış kaydetmiştir. Bu artışın şehrin fizikî açıdan büyümesine de yol açtığı, sahil kesiminde yeni iskân mahallerinin ortaya çıktığı, Selim'in inşa ettirdiği caminin de Müslüman iskânını yönlendirdiği söylenebilir.

Giresun'un nüfus yapısı 1554'te 1515'’teki durumla benzerlik gösterir. Müslümanlar otuz üç hane, on üç mücerredden ibaretken yine üç grup olan Hristiyanlar 214 hane, doksan dört mücerred nüfusa sahipti. Bu dönemlerde Giresun Kalesi'nin iç ve dış surları deniz kenarına kadar inmekteydi. Kalede 1515'te altı kadar top, yirmi sekiz tüfek, üç mancınık, yirmi sekiz yay vardı. 1556 tarihte bir kayda göre dört beş kadılığın halkının barınabileceği, herhangi bir tehlike anında 5–10.000 kişinin sığınabileceği müstahkem bir kale özelliği taşımaktaydı

XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra şehir giderek önem kazandı ve limanı daha faal bir hale geldi. 1583'te kale içinde ve dışındaki yerleşme yerleri mahallelere ayrılmış olarak görülmektedir. Nitekim tahrir defterinde, tamamında gayrimüslimlerin oturduğu altı mahallenin adı kayıtlıdır. Dört grup halinde kaydedilen Müslümanlar ise "cemaat" başlığı altında yer almışlardı, toplam nüfusları 273 neferdi. Bunlardan iki cemaat 1554'ten sonra getirilip şehre yerleştirilmişti. Yine cemaat başlığı altında zikredilen kırk bir nefer Hristiyan yanında altı mahallede toplam 304 nefer daha bulunuyordu. Giresun'un ilk mahalleleri olan bu birimler Yukarı mahalle, Lonca, Uğru-kapı, İçkale, Penbedüz ve Perçin (?) adlarını taşımaktaydı. Bunlardan ilk dördünün adı bugün de yaşamakta olup şehrin eski fiziki yapısının sınırlarını tayin eder. Müslüman nüfusun da aşağıda caminin etrafında ayrı bir mahalle oluşturduğu düşünülebilir. 1579'da Trabzon'a giderken bir gece burada konaklayan Âşık Mehmed, Giresun'un küçük bir belde olduğunu, surunun bulunmadığını, bir cuma cami ile çarşının yer aldığını yazar. Onun ifadeleri hiç şüphesiz kale dışındaki batı ve doğu yönünde sahile uzanan varoş kesimini nitelemektedir. Buradaki cuma kılınabilir caminin Yavuz Sultan Selim'in adıyla anılan cami olması kuvvetle muhtemeldir. Söz konusu caminin çeşitli vakıfları vardı. On altı hizmetlinin ücretleri buradan karşılanıyordu. Ayrıca çevre köyler halkından da cami için görevliler belirlenmişti. Mesela kalabalık cüzhanların çoğu civar köylerde oturmakta ve cuma günleri buraya gelmekteydi. Bu durum Çepniler'in dinî açıdan temayüllerinin niteliği bakımından dikkat çekicidir. Caminin vakıfları arasında çeşitli dükkânlar, bir kervansaray ve pazaryeri geliri Trabzon sancak beyi Kasım Bey tarafından bağışlanmıştı. Bundan başka kale içinde muhtemelen fetihten hemen sonra muhafızların ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan bir küçük mescidin daha bulunduğu tahmin edilebilir.

XVI. yüzyılda şehir halkı denizcilik yanında civardaki bahçelerde ziraatla meşguldü. Vergi gelirleri arasında olan ve ekonomik bir değer taşıdığı anlaşılan başlıca ürünler meyve, ceviz, hububat, soğan - sarımsak, kendir, nar ve üzümdü. Darı ve fındığın ekonomik bir değer kazanması, bilhassa bu sonuncu ürünün vergi gelirleri arasında yer alması 1580'lerde oldu. Yörenin kendine has üzümlerinden yapılan şıra önemli miktarlarda elde ediliyordu. Deniz nakliyatçılığı ve balıkçılık da ön plandaydı. Küçük gemi ve sandal yapım tezgâhları vardı, bu tezgâhlarda yapılan veya bakıma alınan gemi karşılığı vergi alınıyordu. Sıvı içecek, yağ, balık, gön gibi maddeleri koymaya yarayan fıçılardan elde edilen vergi geliri 3500 akçeye ulaşmıştı. Bu aynı zamanda ticarî faaliyetin de bir göstergesidir. Giresun Limanı'nın gümrük geliri XV. ve XVI. yüzyıllarda 3000 akçe idi. Ayrıca bir de liman resmi alınıyordu ve bunun miktarı, defterde Nişi adıyla kaydedilen Giresun adasıyla birlikte 420 akçe dolayındaydı. Şehirde üretimi yapılan keten bezi ve diğer dokumaların boyandığı bir boyahane de vardı. Keten bezi üretiminden sağlanan vergi 1500 akçeyi buluyordu.

Deniz yolunun yanı sıra çok işlek olmasada kara yoluyla Samsun ve Trabzon'a bağlantı vardı. Bu yolların yalnızca sahil kesiminde olmayıp zaman zaman iç bölgeleri takip ettiği anlaşılmaktadır. Zira geçit yerlerinde yolların bakımı için bazı köylerin ahalisi görevlendirilmiş, çok sayıdaki dereler üzerindeki köprülerin tamiri de yine bunlara havale edilmişti. Âşık Mehmed, Trabzon ile Giresun'un karadan üç, Samsun ile Giresun'un ise dört günlük mesafede olduğunu belirtir. Özellikle Trabzon-Giresun arasının üç günlük yol olduğuna dair bilginin antik devirdeki Ksenofon'un ifadeleriyle benzerliği dikkat çekicidir. Yine Giresun'u iç kesime, Şebinkarahisar'a bağlayan ve Antikçağ'dan beri kullanılagelen kara yolu işlerliğini sürdürmekteydi. Buradan getirilen mallar Giresun'a indiriliyor ve oradan deniz yoluyla sevkediliyordu. Özellikle maden (bakır, gümüş ve demir) taşımacılığı bu yolla yapılıyordu. Tahrir defterlerinde bu yol için "yol bacı’nın kaydedilmiş olması faaliyetin yoğunluğu hakkında fikir vermektedir.

XV. yüzyılda Giresun'un fizikî ve içtimaî yapısı hakkında fazla bilgi yoktur. Katib Çelebi, Cihannüma'sının orijinal nüshasında "Giresun" okunuşu ile harekelediği şehir hakkında Âşık Mehmed'in verdiği bilgileri tekrar eder. Müteferrika baskısında ise adı "Giresun" şeklinde yazılan şehrin bir dağ üzerinde kalesinin bulunup harap bir vaziyette olduğu, deniz kıyısında bir yerde akik taşı çıktığı ilave edilmiştir. Evliya Çelebi de burası hakkında tatminkâr bilgi vermez; çarşı içinde camileri, mescidi, han, hamam ve pazarı bulunan, fazla büyük olmayan bir kasaba olarak tanıtır. Limanın batı tarafinda küçük bir caminin yer aldığını söyler ve Kazaklar'ın baskınını söz konusu eder. Kasım 1682 tarihli bir avarız tahrir defterine göre şehirde beşi Müslümanlara, biri Hristiyanlara ait olmak üzere altı mahalle vardı. Cami-i Kebir (muhtemelen Sultan Selim Cami), Kapu Cami-i Seyyid Paşa, Elhac Hüseyin (Hacı Hüseyin Cernil), Elhac Mikdad (Haci Mikdad Ağa), Elhac Siyami adlarını taşıyan Müslüman mahallelerde 116, Hristiyan mahallelerinde ise altmış beş avarız vergi mükellefinin adı kaydedilmiştir. Civar köylere kayıtlı olup şehirde ikamet edenler, askeri denilen zümreler, seyyid, imam, hatip gibi din görevlilerinin bu rakama dahil olmadığı hesaba katılırsa Giresun'un toplam nüfusunun 1000-1500 civarında bulunduğu tahmin edilebilir. Ayrıca 1580'lerden itibaren avarız tahririn yapıldığı tarihe kadar geçen bir asır zarfında Giresun'un nüfusunda önemli bir değişiklik olmamakla birlikte içtimaî ve fizikî yapıda birtakım gelişmelerin meydana geldiği anlaşılmaktadır. Nüfus yapısında Müslümanlar ağırlık kazanırken bu aynı zamanda fizikî durumu da etkilemiş, kalenin dış kesimindeki yerleşmede yeni mahalle birimleri ortaya çıkmıştır. Buna karşılık daha önceleri sadece Hristiyanların bulunduğu mahallelerin adları belirtilmeyerek bunlar toplu bir grup olarak kaydedilmiştir.

XVIII. yüzyılda şehrin ticarî açıdan geliştiği anlaşılmaktadır. 1701'de şehri gören Tournefort yeterli bilgi vermez, nispeten büyük bir liman şehri olduğunu belirtir. Bu dönemde kale surları iyice harap hale gelmişti. Tournefort'un Giresun'u tasvir eden gravüründe de şehrin sahile doğru uzandığı ve burada taş evlerin ve camilerin yer aldığı görülmektedir. XIX. yüzyılın başlarında Bijiskyan, biri doğuda Demirkapı Limanı, diğeri batıda Lonca Limanı denilen iki limanı bulunan ve bir kısmı dükkân 1000 kadar evi olan şehirde Rum nüfusun ve kırk hane Ermeni'nin yaşadığını, bir Rum piskoposluğunun yer aldığını yazar. Bu yüzyıla ait bazı kayıtlarda Giresun'da Sultan Selim Cami, kale içinde Lonca mahallesinde Muhiddin Camii, Kapı mahallesinde Şeyh Vakkas Türbesi, Hasan Dede Zaviyesi'nin adları geçmektedir. 1847’de şehri gören Hommaire de Hall, buranın anfiteatr şeklinde evlerinden ve harabe surlarından söz eder; yarısı Müslümanlara, yarısı Hristiyanlara ait 750 ev bulunduğunu belirtir. Onunla birlikte seyahat eden ressam Laurens'in Giresun'u tasvir eden resminde kale ve doğu kesimdeki evlerin görünüşü verilmiştir.

Şehir XIX. yüzyılın sonlarına doğru önemli bir liman haline geldi; çevrede yetişen ürünlerin dış bölgelere ulaştırıldığı bir merkez özelliği kazandı. Cuinet’e göre 1890'larda şehirde dört ticaret acentesi faaliyet gösteriyordu. 1893’te haftada beş altı vapur limana uğramaktaydı. 1898'de limana bağlı kırk iki mavna, 195 küçük gemi ve dört de büyük gemi vardı. 1898-1899'da Giresun limanına 3165 yelkenli, 140 vapur uğramıştı. Bunların içinde Rusya, Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya ve Yunanistan bandıralı vapurlar da mevcuttu. 1901'de sehirde Fransa, Avusturya, Rusya, İtalya ve Almanya'ya ait kumpanya acenteleri faaliyet göstermekteydi. Ayrıca yabancı ticaret misyonu da bulunuyordu. İhraç malları arasında özellikle pamuklu dokuma, madeni eşya, bıçak, un, maden, gümüş, bakır başta geliyordu. 1890'da Mısır'a, Trieste'ye, Marsilya'ya ve Rus limanlarına mal gönderilmişti.

Kâgir evleri bulunan ve etrafı findıklıklarla çevrili olarak tasvir edilen XX. yüzyıl baslarının Giresun'u. özellikle iç kesimlerle limanı arasındaki yol bağlantısı sebebiyle hayli hareketli bir alışverişe sahne olmaktaydi. Bakırcılık yanında kilim, aba, şal, peşkir, tire gibi dokumalar ekonomik değere sahipti. Bu hareketli ticaret, şehrin XIX. yüzyılın sonlarından itibaren fizikî görünüşünü de etkilemisti. 1870’te dokuz han, 230 dükkân, kırk iki mağaza, dört boyahane, iki basmahane varken 1871'de bir gümrük, bir telgrafhane, on han, seksen dört mağaza, 224 dükkân, bir hükümet konağı ve 968 hane; 1880'lerde yirmi iki han, 392 dükkân bulunduğu belirtilmektedir. Cuinet ise on beş han, 464 dükkan olduğundan söz eder. 1869–1880 döneminde şehrin nüfusu 9400–9800 dolayında idi. Ayrıca sekiz cami, dört mescid, beş Rum, bir Ermeni kilisesi, iki medrese, altısı Müslümanlara, ikisi Rumlara ait sekiz mektep, bir rüşdiye, üç hamam, on yedi fırın vardı. Kamusü'l-a'lam'agöre 8440 kişinin yaşadığı şehirde on bir cami, bir tekke, dokuz kilise, 500 dükkân, on beş han, otuz fırın, beş hamam mevcuttu. Cuinet ise 1890’a doğru nüfusu 4388'i Müslüman 4906'si Rum, 936'si Ermeni olmak üzere toplam 10.230 olarak verir Giresun'da başlıca tarihî eserler arasında kalenin dışında Hacı Hüseyin Cami (1594’te yapıldıktan sonra yıkıldı, 1861’de yenilendi.) Hacı Mikdad Ağa Camii (1661'de ahşapken 1841’de yeniden inşa edildi, 1890'da genişletildi.), Kale Cami (I830'da Dizdarzadeler'e mensup Emetullah Hanım tarafindan yaptırıldı), Çınarlar Camii (Hacı Vehbizade Ali Ağa'ya ait.), Şeyh Kerameddin Cami (1900'de yenilendi.), Çekek Camii 1884 tarihli kitabesi var.) Sarı Alemdarzade binası, Soğuksu Camii (1896'da genişletildi), Şıh Cami, Çıtlakkale Cami sayılabilir. Kapı mahallesindeki Şeyh Vakkas Türbesi de ayrıca ziyaretgahtır. Bugün ayakta bulunan iki kiliseden Sokakbaşı Gogora mevkiindeki restore edilmiş olup diğeri Çınarlar mahallesinde kütüphane olarak hizmet vermektedir.

Cumhuriyet döneminde şehir nüfus bakımından olduğu gibi fizikî yönden de gelişti. İlk yerleşme çevresi kalenin civarı olan ve tepenin yamaçlarındaki Kale, Sultan Selim, Kapı, Hacı Hüseyin mahallelerinde tarihi dokusunu evleri ve sokakları ile sürdüren şehir, 1960'li yıllara kadar bu tarihi kesimin çevresinde bir şerit halinde gelişme göstermiştir. Yarımadaya doğudan, batıdan ve güneyden bağlanan bu alan üzerinde Hacı Mikdad, Şeyh Kerameddin ve Gemiler Çekeği mahalleleri yer alır. 1923'ten sonra Nizamiye ve Şeyh Kerameddin, 1960'tan itibaren de Aksu Seldeğirmeni, Çıtlakkale mahalleleri gelişmeye başlamıştır. 1940'ta on iki mahallesi varken bu rakam 1972'de civardaki köylerin de şehirle bütünleşmesi sonucu on sekize çıkmıştır. 1959'da Giresun Limanı'nın hizmete açılması ve sahil yolunun yapılması ile şehir mekan olarak doğu-batı yönünde yayılmaya başladı. 1967’den itibaren doğu kesiminde Aksu'da kağıt fabrikası, batıda Fiskobirlik Entegre Tesisleri ve diğer kamu binalarının yer alışı bu yayılmayı hızlandırdı. Şehirde iş yerlerinin çoğu eski Trabzon yolu olan Gazi caddesi boyunca yoğunlaşmıştır. Uzak noktalarda ikinci derecede ticaret merkezleri vardır. Bunlar Çıttakkale ve Tayyaredüzü mahalleleriyle Gemiler Çekeği ve Aksu mahallelerindedir.

1927 ile 1950 yılları arasında şehirde fizikî bakımdan önemli bir gelişme olmadığı gibi nüfus da sabit kaldı. l927'de 11.888; 1950'de 12.507, 1940'ta 15.000'i geçen nüfus 1945'te 12.000'e düştüyse de 1950'li yıllardan sonra artış seyrini sürdürdü ve 1990'da 67.604'e ulaştı. Şehirde başlıca ekonomik faaliyeti findık işleme sanayii oluşturur. Fiskobirlik Tesisleri, Seka-Aksu Kâğıt Fabrikası gibi sanayi yanında birçok özel fındık işleme fabrikası mevcuttur. Şehir bugün sit alanı olan kalenin güneyinde yükseldiği gibi doğu ve özellikle batıdaki sahil düzlüğüne doğru giderek yayılmaktadır.
Kaynak: giresun.ktb.gov.tr

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow